22 Aralık 2013 Pazar

bitiyor 2013 takvim yaprakları:)))

merhaba...

2013 bana Didesu'yu getirdi, sırf bu yüzden unutamayacağım yıllardan biri...

diğeri 2009 Demir'in geldiği yıldır...




2014 neler getirecek derseniz....


2014 lütfen bize

sağlık, sevgi, mutluluk, huzur, aşk, para, saygı, bereket, güzel işler, mutlu insanlar, güzel dualar, süper tıkırında çalışan beyin, barış, sağlam karakter ve bir sürü güzel şey şimdi aklıma gelmeyen

Rabbım sen gönülleri bilensin...

herkes içindekileri yaşasın yeni yılda öyle umuyorum...

mutluluk ve sevgiyle...


12 Aralık 2013 Perşembe

Didesu doğduğunda...

Merhaba,

Ben atraksiyonsuz doğurmayı başaramıyorum,
Şöyle sakin sakin, sindire sindire, olması gerektiği gibi...
Neyse Didesu bir şekilde geldi, ben doğurma eyleminde yoktum, kızımı içimden çıkardılar...
Doğurmamış olmak benim için büyük bir tıranva ve bu duygusal çöküntü sezaryen acısı ve kansızlık ile birleşince ben 2 gün hiç yataktan kalkamadım,

Narkoz bedenimi terk ettikçe yerini ağrıya ve acıya bıraktı,
Kan değerlerim yerlerde süründüğü içinde ertesi gün beni kaldırıp yürütmek isteyen hemşireler bir gün daha bekleyelim dediler çünkü ayaklarımın üstüne dahi basamadım, başımda fır fır dönüyordu...

Narkozun etkisi mi yoksa heyecan mı bilemedim ama ilk gece hiç uyumadım, uyuyamadım....Kızım yanımda mışıl mışıl uyuyor...Eşim sandalyede horluyor annem de yan yatakta horluyordu...

Uyku değil ama küçücük minicik kestirmeler yapayım bari dediğimde de 15 dakika da bir elinde içinde tüm gerekli ekipmanlarını barındıran yürüyen sehpaya benzer araçları ile gelen hemşireler beni mahvetti, üstelik yürüyen araçları tekerlekli ve o tekerlekler yürüteç tekerleğinden daha çok ses çıkarıyordu...

Beynim 3 gün içinde bana dünyanın oyununu oynuyor ve hiç susmuyordu...
Yan odada konuşulanlar, doğumhanede ki hatunun doğum sesleri, hemşirelerin sebo terlikleri, yürüteçleri ve hatta danışma masasında ki kızın telefon konuşmaları dahi her şeyi duyan ben sadece ama sadece sessizlik istiyordum, çok şeymiş....

Sabah terlikleriyle etrafta dolaşıp bir de poşet torbaların içinden mum arayan annemi eve göndermek zorunda kaldım, "hayatım sen eve git dinlen bak görüyorsun gece bir şeye ihtiyacım yok::)))"

Eşim de horlamayacağına söz vererek kaldı::)) böylece 2. gece biraz uyku kardeşle barıştık....




Hastane odamızda ki uyku yatağımız, ben hariç herkesin mutlulukla uyuduğu yer::)))














Bu da 3 günün sonunda ki ben::))) 3 ünite kanla 2 ünite serum girmiş bünyeyle şişmesen ayıp olur... Doğuma 68 kilo ile gidip eve 66 kilo döndüm Didesu 3 kiloydu... Evet bu hesapta bir gariplik var::))))



 Evimiz odamız canım komşum Nahide ve muhteşem çocukları Kürşat ve Beril tarafından süslenmiş::)))
Çok teşekkür ederim tekrar....

Hoş geldin kızım, içimin diğer gülün yüzü...

Hoş geldin, biz seni bekliyorduk, seninle tanışmak bize çok iyi geldi...

Hoş geldin minik eller, minik ayaklar,minik patiklerim, kangurum, bebek arabam,...

Hoş geldin karşılıksız sevgim...

Hoş geldin uykusuz geceler, süt pompam, göğüs pedlerim, süt lekeli pijamalarım, bebek bezleri, pişik ilaçları, omuzları kusmuklu tişörtlerim, hiç topla-na-mayan evim, süt yapacak tüm besinler,abi kıskançlıklarım, ...

mutluluk ve sevgiyle...





2 Aralık 2013 Pazartesi

bizim akşamlarımız....

Merhaba,

Bir annenin feryadı...

Tam olamamak, anlatamamak, anlaşılamamak...

Hep aklında bir iş ve düşünce hali...

Çocuklarla yeterince zaman geçirememekten yakınmak,
Eşinle el ele konuşamamaktan, filmi sonuna kadar izleyememekten (her seferinde uyuyakalmaktan), O'nu şaşırtamamaktan şikayet etmek...

Daha açık anlatabilmek için;

Çocuklar uyuduğunda yemek yaparsanız, kocanız bekler durur, romantizm kaybeder
                                  yaşasın bu akşam bizim olsun derseniz sabah kalktığınızda toplanmamış bir salon, uykusuz gözler ve yemeksiz buzdolabına "merhaba" dersiniz

Baktınız ki ortam sessiz biri salonda oyun kurmuş oynuyor diğeri beşikte uyuyor;
    Odamı toplayayım derseniz aklınız işte kalır fabrikaya bağlansaydım iyi olurdu...
    Fabrikaya bağlanınca odanızın dolaplarının dışarı taşmasını engellemek içim daha bir sert kapatırsınız,
    Ütü de yapabilir miyim ki? (ütünün fişini en az 26 kez takıp çıkarmayı göze alırsanız eğer)
 
Sessiz sandığınız ortamda meğer ne kıyametler kopmuş; bir bakarsınız ki salon elinde boya kalemleri ve ellerinde tüm gök kuşağı renkleri mevcut afacan oğlunuzca tehdit edilmekte...
Beşikte ki de size bir sürpriz hazırlamış ve yaptığı kaka sebebiyle üstünü baştan aşağıya değiştirmek zorunda kalmış hatta banyoya kendisini atmışsınızdır...

Eşiniz ben yatıyorum dedikten sonra yatağa girme işlemi sadece 3 saniye sürer, siz yatıyorum dersiniz ve;
Koltukları ve minderleri düzeltirsiniz,
Oğlunuzun sizin canınıza kastı var dedirtecek tuzaklarından kurtulup oyuncaklarını toplarsınız,
Yapılan sulu boya etkinliğinden kalan hatıraları temizlersiniz,
Mutfak tezgahında ki bozulması mümkün yiyecekleri buzdolabına sığıştırıp, tezgahı temizlersiniz,
Tezgahı tarif etmeme gerek yoktur sanırım::))
Banyoda dişlerinizi fırçalarken lavaboyu ovup tuvaleti fırçalarsınız,
Bitmiş çamaşır makinesini boşaltır, asarsınız, içini tekrar doldurup sabah çalıştırmak üzere hazır edersiniz,
Çamaşırları asmanız için kuruyanları katlar ve ütülenecekleri ayırırsınız,
Ütü azmış hadi yatmadan halledeyim ayak altından kalksın demek çok sakıncalı bir iştir ki kaçan uykunuzu yakalamak için buzdolabını dahi temizlemeniz gerekebilir,
Tam yatağa girecekken kızınızın karnı acıkır ve onu emzirirsiniz,
Emzirme işlemi eğer biraz hararetli geçti ise süt koktuğunuzu hissedip banyoya girersiniz,
Mis gibi olmanın verdiği sevinç ile yatağa kafanızı koyduğunuzda; mis gibi olmanın dayanılmaz davetini duyan eşinizin ayaklarını ayaklarınızda hissetmeye başladığınızda anlarsınız ki henüz yatmaya hazır değilsiniz..)))
Eşiniz 3 saattir uyuyor ve enerji depolamış bir şekilde size sarılırken gözünüzden uyku akar, akar...
Tekrar yapılan banyo ve bu sefer "uyku sana geliyorum" nidalarıyla uyumasanız da bayılırsınız,
Yani ben de yatıyorum dedikten sonra yaklaşık 4-5 saat yatmayı ertelemişsiniz,
Sabah bu duruma küfreder bir şekilde uyanmaya çalışırsınız başınızda ki o sinsi alaycı ağrı ile....

Mutluluk ve sevgiyle...



Sabah 6 da kalkıp kaldığın yerden devam etmek::)))

Merhaba,

Bundan 3 ay önce kızım Didesu doğmadan öncede aynen böyle "eksik kalmaktan"bahsediyordum...

Oysa şimdi gerçekten eksiğim çünkü artık Demir'ime daha az kalıyorum....

Sorumluluklar arttıkça içinizden bir enerji ve hareket kabiliyeti patlaması yapmasını bekliyorsunuz, organlarınıza seslenip haydi diyorsunuz, ama görünen o ki onlarda pes etmiş free takılıyorlar, bir türlü koordine olamıyorlar ve akşam 19 da çocukları yatırırken uyuyakalmak bir ritüel haline geliyor....

İşe gitmediğim günler daha az eksiklik yaratıyorum, sabah 6 da kalkış ve 7 ye kadar Didesu'yu kakasını yapabilmesi için cesaretlendirme işlemleri; karnını ovalama, ayaklarına masaj, ayak ve bacak hareketleri ve bin türlü değişik pozisyonda hadi bir gag yapalım diye uğraş ve pırt pırt sesine alkış::)))

Eğer şanslıysam Didesu'nun tüm bağırsak hareketleri bu bir saat içinde bitmiş ve 7 de Demir'im "günaydın" demiş oluyor;
    Didem bugün tatil mi?
Hayır hayatım bugün okul 3 gün sonra tatil
    Didem bugün serbest kıyafet günü mü?
Hayır hayatım bugün kitap günü
    Didem bugün oyuncak günü mü?
Hayır hayatım oyuncak günü yarın
    Didem biliyor musun yeni bir şey öğrendim?
Ne öğrendin aşk?
    Hatırlamaya çalışıyorum ama hatırlayamıyorum
Haydi bakalım, bugün kahvaltıda ne yemek istersin? (aksi taktirde yatakta ki bu diyalog sonsuza kadar uzayabilir!)
   Tost mama, pata pata, yumurta, köfte....
Tamam ben sana yumurtanı hazırlarken lütfen yüzünü yıka...

Banyo sanki içinde 4 fil yıkanmış gibi ıslanırken ve ben "hayır hayır sinirlenmiyorum ki" diye sabahımla alay ederken "Görkemmmmmm" diye bir çığlık çıkıveriyor içimden....
Görkem banyodan Demir'i çıkarıp daha görebileceğim alana getirirken akşamdan yada sabahın köründen hazırladığım kıyafetlerini de giydirme operasyonu başlamış oluyor....

Kahvaltıdan önce giyinirse ki pek mümkün değil ama mutlaka kakası gelir ve kahvaltıda yediklerinden önüne bir menü oluşturur o yüzden son dakika sokak kapısının önünde giyiniyoruz artık.

Bir elimde yumurta bir elimde iyileştirici (portakal, mandalina, ıspanak, elma vs katı meyve sıkacağından geçmiş vitamin deposu) arkasından dolanan ben...

Kahvaltı bitince tekrar banyo faslı dişler fırçalanır ve el yüz yıkanır 2 fil daha bizim banyoyu ziyaret ederken; "haydi geç kalıyorsunuz servis gidiyor..."

    Gerçekten mi Didem, o zaman beni Törtem (Görkem) götürsün
Hayır henüz gerçek değil ama biraz daha oyalanırsam gidecek (iç çamaşırını giydirdim)
    Didem biliyor musun
Kerem bizim komutan olmamıza izin vermiyor?
Bu konuyu konuşmuştuk, sizde başka bir oyun kurun ve hepiniz komutan olun (tişörtünü  ve çoraplarını giydirdim)
     Didem biliyor musun su içerken yıla bile dokunmazmış?
Gerçekten mi vay be hiç bilmiyordum nereden çıktı bu kim kime ne yaptı ki su içerken? (pantolonunu giydiriyorum)
      Hani Sarper benim üstüme suyu dökmüştü ya öğretmenimiz ona kızmıştı ve ceza verdi yeri o temizledi birde yılan bile dokunmaz dedi
Hııı anladım, öğretmeniniz çok doğru söylemiş, bence de yılan bile dokunmayacağına göre sizde dokunmayın birbirinize...(kapşonlu hırkasını ve ayakkabılarını giydiriyorum, çantasını babasına veriyorum büyük montunu ellerine alıyorlar asansör gelmek üzere)
      Didem 5 gün okul 2 gün tatil
Evet hayatım az kaldı tatile ve seni çok sevdiğimi sakın unutma...
      Tamam unutmam, aaaaa suluğum nerede
Çantanda... (haydi asansör geldi)
       Kitabımı da koydun mu?
Evet Çantanda
       Teşekkür ederim Didem
Ben teşekkür ederim Demir'im, seni seviyorum (resmen kapıyı üstlerine kapatıp Didesu'nun yanına koşuyorum...)

Camdan servise binişini el sallayarak izliyoruz...Saat 7 45

Eğer şanslı kalkmadıysam tüm bunları Didesu kucağımda yada mememdeyken yapmaya çalışıyorum...

Bu benim evden çıkmak zorunda olmadığım bir günün sabahıydı, birde bu kargaşaya benim giyin(me)me ve bir iki makyaj çalışmalarımı eklenmiş halini başka yazıya anlatayım...

mutluluk ve sevgiyle...
 

13 Kasım 2013 Çarşamba

DİDESU doğarken...

16 EYLÜL 2013 PAZARTESİ  01:51

13 Eylül Cuma; oğlumun okulundayız, insanlar bana baktıklarında gözlerinden endişe ve şaşkınlık fırlıyor....

sözümü tutuyorum...














14 Eylül Cumartesi;  fabrikadaydım masamı topladım ve evimizde ki en boş odayı ofise çevirdim...
Akşamda arkadaşımızın oğullarına gidiyoruz, sünnet düğünü... çok keyifli geçiyor...Demir kahramanı örümcek adam ile buluşuyor...

















15 Eylül Pazar; spa keyfi yapıyorum, sabah herkes uyurken kalkıp kese- köpük masaj oluyorum, "burada doğuracaksın" geyikleri arasında giyinip eve geliyorum, süper bir kahvaltı ve ardından  2 lise arkadaşım bana geliyor... akşam nasıl oluyor anlamıyoruz, Banu giderken siz kesin tarihi yanlış hesaplıyorsunuz atık doğurman lazım diyor.... Eşim ki 6 doğum yapmış ve 18 doğumda bulunmuş kişilik "yok daha yüzü gözü şişmedi" diyor.
gerçekten de takvime göre 3 hafta var Didesu'nun gelmesine....Ama herkes yanılıyor, kızım ne yüzümün şişmesini nede takvim yaprağını bekledi...

Bir patlıcan kebabı yapmışım ki git gel yedim...





Demir'imi uyuttum ve bende gece 22:30 gibi uyuyakalmışım, bir ıslaklık uyandırdı beni, Demir'i elledim o kuru, ( bu arada hala beraber yattığımız anlaşılıyor, başka yazıya artık:)))) biraz doğruldum ki şarrrrrrrrr, Görkem diyorum geldi; şaşkın, kaldı öylece...
Yatakta ne varsa yere attık ve baraj patlamış da fışkırmış suyumun bitmesini bekledik....

Demir de suyum gelmediği için bu duyguyu bilmiyordum, bu kadar çok suyun benim içimden çıktığına inanamayarak banyoya koştum, uzun uzun ılık duş aldım...

Duştan çıkınca tüm ıslak nevresim takımını makinaya attım, yıkadık, astık bu arada saat 24 olmuştu ve sancı gelmeye başlamış olduğu için annemle kardeşimi çağırdık, Demir'e söz vermiştim kardeşini beraber karşılayacağız diye ama benim minik adamın gözlerini açamıyordu, zorla giyindi son anda asansörde ben Çiğdemle kalacağım diye teyzesiyle 3. katta indiler ve uykuya teslim oldu:)))

Hastaneye saat 1 civarı giriş yaptık, nts de çok büyük sancılar yoktu, zaten bende demir de çektiğim sancının ancak çeyreğini hissediyor ve "aferin kızıma annesini üzmeden gelecek" diye kendimi avutuyordum...

Ebe ilk muayenesini 2 saniyeden kısa bir zamanda tamamladı, "ayak geliyor" dedi bana bakarak, "nasıl olur daha 2 gün önce ultrasonda kanala yerleşmiş kafa gördük ve sevinç çığlıkları atmıştık" diyorum, doktorunuzu çağıracağım diyor ve beni bırakıyor sancı odasında...

Bir hışımla 2 kişi odaya geliyor Dr Hanım odama çıkarıp ultrasonu hazırlayın demiş, alt kata iniyoruz, normal muayene odasındayız ben gelen sancıları ayakta karşıladıkça oturmam için yalvaran hemşireleri görüyorum...

Dr Hanım koşarak ve üzerinde pijamalarla geliyor, ultrasona dokunmadan muayene ediyor ve "-1 e hemen diyor", ben çatal koltukta olanları anlamaya ve "doğumistan ülkesinden" biraz çıkıp gerçeğe dönmeye çalışırken telefon konuşmalarını duyuyorum, ameliyathane hazırlanıyor, çataldan kalkıp, "ne oluyor bana da bir şey söyleyin" diyorum, "ameliyat olmak falan istemiyorum ben daha önce yaptım yine yapabilirim", beni kimse dinlemiyor belki de sesim çıkmıyor, annem çaresiz durumu anlamış ve kabullenmiş gibi gözüküyor, Görkem yok, yatış işlemlerini yapıyormuş, "-1 ler de beni bulamaz bekleyelim" dedikçe beni yürüyen sandalyeye yerleştiriyor ve uçarak -1 e indiriyorlar, ekip hazır, ben hala kapıdan bile medet umar durumdayım, "lütfen, bir daha bakalım, doğura bilirim" artık hıçkırarak ağlıyorum, vazgeçmiyorum ama çaresizlik beni yoruyor...

Dr Hanım ellerini dezenfekte etmiş, yüzünde maske yanıma geliyor kapıya, gözleri kocaman, renkli ve çok güzel.... "Didem bebeğine zarar veriyorsun, doğurman mümkün değil, ayak geliyor sakat kalabilir ve seni kaybedebiliriz, lütfen yat masaya sezaryen zamanını kaçırmak üzereyiz" diyor.

Tıpış tıpış masaya oturuyorum, üstümde ki geceliği çıkarmak istiyor hasta bakıcı tam hayır diyecekken göz göze geliyoruz, yatıyorum, gözlerimden yaşlar süzülüyor...

Tam yatıyorum bir çift yeşil göz... Anestezist... Yatacağım ve çocuğum gelecek ve yürüyerek buradan çıkacağım hayallerimi "doğumistanda" bırakıyorum...

Ne yedin diyor, oooo ne yemedim ki, ama hala aç hissediyorum, ne zaman su içtin diyor, az önce diyorum, biraz önce sancım gelirken, ağzım kuruduğu için...


Dr Hanım'ı görüyorum elinde neşter, aşağı tarafımı görmeyim diye bir perde çekiliyor, durun diyorum daha uyumadım, uyumadım ki, uyumadım ki, uyuma, uyu, uuuuu...........






İnsan acıyla uyanır mı? Karnı yokmuş gibi, acının nereden geldiğini anlamaya çalışarak...
Nefes alamaz, arada kalır mı? Konuşulanları duyar ama sesi çıkmaz mı?

Gözlerimi açmaya çalıştım, bana bakan ve nefes alan gözler... "Didem nefes al, nefes al" diyorlar; o an anlıyorum ki nefes almayı unutmuşum, hııııııııııı o nefes Rabbim her nefesime şükürler olsun...

"1-2-3"  "durunnnnnnnnnnn" diyemeden hoppa yatağa geçiriliyorum ve anlıyorum o keskin acının nereden geldiğini...

Odaya geldiğimi, annemin ve sevdiğimin seslerini duyduğumda anlıyorum, titriyorum sanki yatak bile titriyor...

Beynim bana oyun oynuyor, her sesi duyuyorum, yan odaya gidip televizyonun sesini kısın demek geliyor içimden...

Ağrı kesici en iyi dosttum....

O da ne minik pembe bir şey...

DİDESU...

mutluluk ve sevgiyle....



Didesu için son kontroller...

Tüm doktor ziyaretlerimde beni yalnız bırakmayan Sevgim'e çok teşekkür ederim,
tabi bu ziyaretlerde hastaneyi birbirine katmayı bir borç gören oğlum Demir'e de::)))
Çok söze gerek yok sanırım...
Demir ve Görkem ikilisi::)))
  


Koyun can derdinde.... (o koyun ben oluyorum::)))) 



Mutluluk ve Sevgiyle...

Merak etme Didesu...



Demir ağlayan Didesu'ya yaklaşır kulağına eğilir ve

-- Merak etme Didesu, sen de büyüyünce Didem olacaksın...

Bu nasıl bir mutluluktur, oğlum kızımın büyüyünce ben olacağını zannediyor::)))

Bu nasıl bir duygudur...

Teşekkür ederim Allah'ım...

Mutluluk ve sevgiyle...

1 Kasım 2013 Cuma

Bebek Pişiklerinde Mucize: Kantaron ağı

Merhaba

Henüz Didesu'nun geliş hikayesini yazamadım ama bu yazıyı da bekletmek istemiyorum;

Didesu 3 hafta erken geldi, kendi isteğiyle hiçbir zorlama olmadan...

Ve kafasını değil minik ayaklarını ilk olarak çıkarmak isteyerek beni uçarak sezaryen masasına yatırdı.

Neyse sağlıkla geldi ya gerisi önemli değil dedik...

Daha 3 haftalık iken poposu kızarmaya başladı, biraz zeytinyağı sürdük ama sonra ansızın yaralar oldu, sanki ilk üst deri soyuldu ve altından minik minik kabarcıklar baş gösterdi sonra o kabarcıklar birleşip daha büyük yaralar oldular.

Bayramın ikinci günü doktorumuza ulaşamayınca nöbetçi eczaneye koştuk, gösterdik ve bebanthen plus ile sudocrem verdi.

Sudocrem in hakkını yemeyelim sadece kızarıklık ve hafif pişiklerde süper, kızarıklık hemen geçiyor, ama daha derin yaralarda bir faydası olmadı.

Bu arada travacort, mustela, tracagen, popolin kullanıldı, sık sık yıkandı, hiç ıslak kalmadı ama benim narin kızımın poposu  feraha çıkmadı...

Sonra kantaron yağı için bir arkadaşımdan referans aldım, ilk olarak bebekte kullanmak istemedim, uçucu yağların yan etkisi olabilir diye...

Annem ayvalıkta ki komşumuzun verdiği el yapımı küçük ve açılmamış bir şişe kantaron yağımız var değince dayanamadın...

Kulak pamuğunu şişeye sokup pamuklu yerini yaraların üstüne hafifçe sürüp 4 gün sonunda ciddi fark ve 7 gün sonunda da gerçekten iyileşen bir popo gördük...

Sizde benim gibiyseniz, her alt açtığınızda ağlamak geliyorsa içinizden ve kendinizi ölesiye suçluyorsanız deneyin derim...

Bilirim doğa sonsuz cömert...
Bilirim toprakla bütünleşecek bedenlerimiz topraktan geleni doğru kullandığımızda "evelallah" derler...
Bilirim anne olmak içinden alevler çıkmasıdır her sancılı ses de...

mutluluk ve sevgiyle...






23 Eylül 2013 Pazartesi

sözümü tutuyorum....:)

13 Eylül...

Demir'in okulunda tanışma var, oryantasyon diyorlar....

Sevgilim'inde dersi o gün başladığı için gelemiyor:(((

Sabah anane ile beraber gidiyoruz, Demir çok heyecanlı....

Çocukları kahvaltı masalarına alıyorlar o andan itibaren Demir kayıp:))))

Bizde bahçeye çıkıp kahve alıyoruz kendimize ve pencereden içer de olup bitenleri izliyoruz

Demir'in sınıfı 9 kişi ve ben hariç tüm anneler de kahvaltı masasında çocuklarına bir şeyler yedirir durumda, birden kendimden utanıyorum, ben dışarıda kahvemi yudumluyorum diye...

Sonra bir bakıyorum, Demir kurdelesini alıyor ilk o bitirmiş kahvaltısını:)))

Rahatlıyorum, çünkü o masa ve sandalyeler çocukların ve biz aileler uzaktan izlemeliyiz, çocuklara kendilerini göstermeleri için bir şans vermeli ve onları "bak sen bu işi de kendin halledebilirsin" şeklinde yüreklendirmeliyiz...neyse sanırım bu konuda çoğunluk gibi düşünmüyorum....

Sonra veliler sınıflara giriyor, öğretmenleri ile tanışıyoruz, çok şeker bir öğretmeni var Demir'in; adı da Mutlu::))) Anlıyorum Demir mutlu olacak burada bu yıl::::)))

Sınıfta veliler ile olan diyaloglara hiç girmeyeyim;

Benim çocuğum yemek yemez aç kalır; her çocuk yemek yer ve hiç bir çocuk aç kalmaz.....
Terlerse üstünü değiştiriyor musunuz; yok bide biz ıslatıyoruz.....
Servise binerken yanında görevliler oluyor mu?; olmaz biz direk camdan sarkıtıyoruz....
Cep telefonunuzu verir misiniz?; vermem ben mitte çalışıyorum....
Oyuncak günün de ne tip oyuncaklar getirelim?; tabanca, top, tüfek falan evde ne oynuyorsa....
Kitap günü için yeni kitap alalım mı?; evde kitabınız yoksa alın tabi....

Bir kaç örnek soru ve içimden verdiğim cevaplar, Mutlu öğretmen hepsine sabırla cevap verdi, sanırım o yüzden öğretmen oluyorlar:))))

Daha sonra Aytaç Açıkalın Prof.Dr un söyleşisi vardı, (kolleje danışmanlık yapıyor yanlış anlamadıysam) nasıl bir adam, nasıl bir doğallık, samimi, bayıldım, annem ağlaya ağlaya bir hal oldu ve Aytaç Bey'in de anlattığı gibi kendine güvenen, ayakları üzerinde durabilen, mır mır bir çocuk yetiştirmediği için... Bu arada Demir'in tüm iyi halleri ananeden geçmiştir, kötü haller ise tabi ki benden:)))

Aytaç Bey'den bir kaç alıntı yapalım o zaman;

  • çocuklarınıza dakik olmayı öğretin
  • psikoloji bozulursa kalk git tamir et
  • "öğretmek" dayatmaktır, öğrenmesi için uygun ortam yaratırsanız öğrenme duygusal bir süreç olduğu için kendiliğinden gelecektir
  • uyandığınızda bir müzik açın, eğlenceli sabahlar geçirin
  • fesleğen ve nane kokusu zihin açar
  • gül kokusu stresi azaltır
  • beyin monoton işlerden hoşlanmaz, bir harfi 10 kere yazmak işe yaramaz:)))
  • odalarını renklendirin, camlarının önüne rüzgar gülü koyun

Çok keyifli 2 saat sundu bize Aytaç Bey, teşekkür ederiz:)))

Demir ve arkadaşları tüm sınıflar sahneye çıkıp şarkılarını söylediklerinde evimize doğru kocaman gülümseyen gözlerle yola çıktık, bu masal da burada başladı....

mutluluk ve sevgiyle...






 

9 Eylül 2013 Pazartesi

36+6 ::))))

merhaba....

112 cm çaptayım::))))

Didesu biraz sabırsız, geçen hafta kasılmaları başlattı, akşam acile gidip nts ye bağlanmak zorunda kaldık....

Bağlandık ama Didesu durmadığı için sonuç almak ne mümkün, sürekli bir kıpır kıpır hali...

Karnım iyice aşağıya düştü, bacaklarım doğru dürüst birleşmiyor....

Sanki ilk doğumum gibi heyecanlıyım, Demir'in doğum hikayesini defalarca okuyorum, hiç bir şey hatırlamıyorum....

Bedenim bana oyun oynuyor sanırım, belki de olusuna bırak diyor...Bırakıyorum....

Sevgilim yok daha var merak etme diyor, yüzün şişecek ,dudakların şişecek diye alay ediyor...

Demir yürüyüşümün taklidini yapıyor ve çok eğleniyorlar....

Çoraplarımı kendi başıma giyemiyorum...

Aşağı bakıyor ve vücudumun kalan yarısını görmüyorum...

Gece sürekli 3-5 nöbeti yapıyorum...

Sürekli tuvalete gitme isteği baş gösteriyor....


Oğluma kocaman sarılmak istiyorum, kaç aydır doyasıya sarılamamanın ve "yaban yaban" oynayamamanın vicdan azabı içindeyim....

Demir diyorum; Kardeşini bir çıkartayım hep üstündeyim ona göre! ::))) bayılıyor:::)))

Demir okula başlıyor, gelecek cuma oryantasyonu var, aklım gidiyor gidemeyeceğim diye, O da çok korkuyor, "ya okuldayken bebiş gelirse diye" söz veriyorum "sensiz  gelmeyecek" diyorum, ilk önce gelip seni okuldan alacağız....
Ve ölesiye korkuyorum sözümü tutamazsam diye.....

mutluluk ve sevgiyle....



14 Ağustos 2013 Çarşamba

tatil demek....

Merhaba,

32 haftalık hamile bir bayan ne kadar tatil yapar, tatilde neler yapar, nasıl yaşar ne yer ne içer::))))

Bu yaz çok sıcak geçmekte bana, herkes 30 derece sıcaklık hissederken ben 55 derecede kaynamaktayım, 110 cm çapımla::)))

Sanırım herkesin hissettiğinden daha fazla sıcak hissediyorum, geceleri ya terasta yada tüm camları açık bir odada yatıyorum, yeni lakabım dipfriz::)))

Akşam herkes üzerine şal alırken ben en çok esen yere oturuyorum:::)))

Kızım kıpır kıpır sadece suya girdiğinde sakinliyor, çok hareketli ve hareketleri dışarıdan da çok net gözüküyor...

Sahile gittiğimde birilerinin yanıma gelip de "doğum yakın galiba erkek gibi" demesine alıştım artık....

"Hayır daha 2 ayım var ve kızım gelecek" diye bağırmak istesem de "evet" deyip başımdan savıyorum açıkçası...

Bol göbekli bir tatil yaşıyoruz, ve bence....

Tatil demek;

Çıplak ayak dolaşmak demek, çorap, ayakkabı, terlik hepsinin yerini unutmak ve toprağa, çimene ve taşa doyasıya basmak demek, yaşasın ayaklara özgürlük:)))

Televizyonun nereden açıldığını unutmak demek...

İç çamaşırlarını dolabın en arkasına atıp bikiniyle dolaşmak demek...

Bahçeden domates, biber, salatalık toplayıp üstüne sürüp çıtır çıtır yemek demek...














Şımarmak demek; gayesiz, anlamsız hareketler yapmak demek....



















Bahçede karate gösterisi izlemek demek....




                                                                                     Durup durup sarılıp, öpüşmek demek...

 



Denizden, havuzdan çıkmadan balıklar gibi yaşayabilmek demek...






Ormanda olmak; yeşile doymak demek....




Güneşin batışını kaçırmamak için deli gibi terasa koşmak demek....

Huzur demek...

Telefonunun çalmaması demek.... (Resmi tatil olması gerek:(((((

Şampuan, duş jeli, sabun vs unutmak, bahçede ki hortumla yıkanmak demek...

mutluluk ve sevgiyle....









13 Ağustos 2013 Salı

gezi park:)))

merhaba,

Ne zamandır yazacağım,

Bir türlü fırsat bulamadım çünkü yazacak çok şey var....

Çocuklarıma kalsın istiyorum bu yazdıklarım, tanısınlar, tanıyıp büyüsünler, tarih sadece kitaplarda yazdığı gibi değil ki desinler, belki Demir hatırlar Ali'nin cenazesini, evimizin önünden geçerken tutamamıştım kendimi ve Ali'nin neden öldüğünü de anlatamamıştım Demir'e....

Bakalım bu yazı neyi ne kadar anlatacak bizim bücürlere::)))

Evet bu oluşumun hiçbiri televizyonda yayınlanmadı, televizyon da ki kanallar sanki sokaklarda canı yananlar bu ülkenin vatandaşı değildi, kutuplarda falan yaşanıyordu bu kaos::)))

Bu yüzdendir ki evde ki televizyon fişleri çekildi ve   "televizyona hayır" kampanyası düzenlendi....

Evet çocuklar sokaklarda yaşadılar 2 ay ve bir partiyi arkalarına almadan, ilk günler muhalefet partileri sahiplenmeye çalıştılar bu protestoları ama 90 kuşağı buna izin vermedi::))))
 Çok fazla gaz bombası kullanıldı:((((
 Çok yaratıcı çalışmalar vardı:))))
 Beni en çok duygulandıran sahnelerden biri, herkes bir olmuştu, hatta bir akşam tüm anneler gezi parkının çevresinde el ele tutuşmuştu polis içeri giremesin diye....






 Kimse polisin neden bu kadar orantısız güç kullandığını anlamadı, gencecik insanlara bu kin bu öfke nereden geliyordu....

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sokaklarda olanlarla evde olanları ayırdı, ona oy veren "%50 yi evde zor tutuyoruz" dedi ki bence gelmiş geçmiş en büyük gaftır... Bir ülkenin Başbakanı ülke vatandaşlarını kendi partisine oy veren ve vermeyen olarak ayıramazdı. Oturduğu koltuk birleştirici bir koltuktu ki hala oturuyor....

 Çocuklara "pis" dediler, onlar sabaha  kadar taksimi temizledi!
reklam ajansları hiç durmadı:))))


 Olaylar sadece Ankara'ya değil tüm Türkiye'ye sıçradı... Ama Ankara en şiddetlisiydi. Tüm bürokratlar orada olduğu için daha fazla orantısız güç uygulandı:((((


Günlerce sokaklar gaz koktu, dolayısıyla sokağa çıkmak zorlaştı...


 Aslında her şey 1 ağaçla başladı ve bir odunla devam etti::)))

Gezi parkı yıkılıp yerine AVM yapılmasın diye gezi parkında nöbet tutan
 gençlere bir gece ansızın saldırılınca olay tüm Türkiye ye yayıldı....


Bu karmaşadan sessiz dostlarda nasibini aldı:((((

 Ben 90 kuşağını tanıdım, tanımıyormuşum, Özür dilerim.... İnanılmaz yaratıcılar...
















































Çok fazla detay var anlatılacak, pek çok komplo teorisi, pek çok siyasi görüş, pek çok karalama ve aklama var. Ama günün birinde karşınıza "diren gezi parkı" çıkarsa bilin ki bu ülkede yaşayan hala çok güzel insanlar var, birbirini seven, siyasete alet olmayan, yanında ki düştüğünde kaldıran, su veren....
Birde kötü politikacılar var... sadece konuşan....

mutluluk ve sevgiyle...