30 Aralık 2014 Salı

2015 hoş geliyor::)))

Merhaba

2015 hoş geliyor gibi:)))

Mis gibi kar yağdı...






Her ne kadar sabah 08:00 de yola çıkıp 10:15 de fabrikaya varabilsek de sevdim; içimi kıpır kıpır yaptı...
Dünyanın işi olsada, ay sonu yıl sonu, sayım, mutabakat olsada durdurdu zamanı, erteledi...
Beni çocuklarıma kavuşturdu...
Mutlulukla ve sevgiyle... 

5 Mart 2014 Çarşamba

su çiçeği:)))

merhaba,

Demir Efendi sonunda su çiçeği oldu

Sonunda diyorum çünkü geçen sene kreşte hemen hemen tüm sınıf olmuş ama Demir'e bulaşmamıştır...

Geçen hafta Engin suçiçeği oldu dediğinde, ilk tepkim "eyvah" oldu,

Aslında bekliyordum ama evde 3 aylık bir bebek olduğu için endişelendim,

Mutlu Öğretmenimiz de sınıflarında suçiçeği vak'alarının her geçen gün arttığını söyleyince "ohhh" dedim... çünkü sınıfta sadece 10 kişiler....

Doktorumuz korumaya çalış dedi ama ne mümkün Didesu ve Demir evde oldukları zamanlar sürekli ağız ağza, iç içeler...Nasıl uzak tutayım ki, üstelik bu virüs havada saatlerce asılı kalabiliyor...

Ben suçiçeği geçirdim dolayısıyla o antikorlar benden Didesu'ya geçti üstelik sadece emiyor bu yüzden de sütün koruyuculuğuna inanıyorum, hoş bulaşsa bile daha rahat atlatabileceğini biliyorum...

Birde en önemli faktör ki suçiçeği aşısı vurulmadılar henüz bu yüzden atlatmaları daha kolay olacak::)))

Allah'ım sen koru dedim....

Ve ilk döküntü boynunda, ertesi gün sırtında ve karnında toplamda 6-7 adet, enerji hala full...

Bir hafta kadar döküntüler devam etti, okula gitmemezlik yapmadı, her gün eve geldiğinde ılık su ile yıkadım suya biraz elma sirkesi katarak bu Demir'in kaşıntılarını azalttı...

Bol açık hava ve güzel ama az beslenme ile çabucak geçti çiçeklerimiz:))))

mutluluk ve sevgi ile...



22 Aralık 2013 Pazar

bitiyor 2013 takvim yaprakları:)))

merhaba...

2013 bana Didesu'yu getirdi, sırf bu yüzden unutamayacağım yıllardan biri...

diğeri 2009 Demir'in geldiği yıldır...




2014 neler getirecek derseniz....


2014 lütfen bize

sağlık, sevgi, mutluluk, huzur, aşk, para, saygı, bereket, güzel işler, mutlu insanlar, güzel dualar, süper tıkırında çalışan beyin, barış, sağlam karakter ve bir sürü güzel şey şimdi aklıma gelmeyen

Rabbım sen gönülleri bilensin...

herkes içindekileri yaşasın yeni yılda öyle umuyorum...

mutluluk ve sevgiyle...


12 Aralık 2013 Perşembe

Didesu doğduğunda...

Merhaba,

Ben atraksiyonsuz doğurmayı başaramıyorum,
Şöyle sakin sakin, sindire sindire, olması gerektiği gibi...
Neyse Didesu bir şekilde geldi, ben doğurma eyleminde yoktum, kızımı içimden çıkardılar...
Doğurmamış olmak benim için büyük bir tıranva ve bu duygusal çöküntü sezaryen acısı ve kansızlık ile birleşince ben 2 gün hiç yataktan kalkamadım,

Narkoz bedenimi terk ettikçe yerini ağrıya ve acıya bıraktı,
Kan değerlerim yerlerde süründüğü içinde ertesi gün beni kaldırıp yürütmek isteyen hemşireler bir gün daha bekleyelim dediler çünkü ayaklarımın üstüne dahi basamadım, başımda fır fır dönüyordu...

Narkozun etkisi mi yoksa heyecan mı bilemedim ama ilk gece hiç uyumadım, uyuyamadım....Kızım yanımda mışıl mışıl uyuyor...Eşim sandalyede horluyor annem de yan yatakta horluyordu...

Uyku değil ama küçücük minicik kestirmeler yapayım bari dediğimde de 15 dakika da bir elinde içinde tüm gerekli ekipmanlarını barındıran yürüyen sehpaya benzer araçları ile gelen hemşireler beni mahvetti, üstelik yürüyen araçları tekerlekli ve o tekerlekler yürüteç tekerleğinden daha çok ses çıkarıyordu...

Beynim 3 gün içinde bana dünyanın oyununu oynuyor ve hiç susmuyordu...
Yan odada konuşulanlar, doğumhanede ki hatunun doğum sesleri, hemşirelerin sebo terlikleri, yürüteçleri ve hatta danışma masasında ki kızın telefon konuşmaları dahi her şeyi duyan ben sadece ama sadece sessizlik istiyordum, çok şeymiş....

Sabah terlikleriyle etrafta dolaşıp bir de poşet torbaların içinden mum arayan annemi eve göndermek zorunda kaldım, "hayatım sen eve git dinlen bak görüyorsun gece bir şeye ihtiyacım yok::)))"

Eşim de horlamayacağına söz vererek kaldı::)) böylece 2. gece biraz uyku kardeşle barıştık....




Hastane odamızda ki uyku yatağımız, ben hariç herkesin mutlulukla uyuduğu yer::)))














Bu da 3 günün sonunda ki ben::))) 3 ünite kanla 2 ünite serum girmiş bünyeyle şişmesen ayıp olur... Doğuma 68 kilo ile gidip eve 66 kilo döndüm Didesu 3 kiloydu... Evet bu hesapta bir gariplik var::))))



 Evimiz odamız canım komşum Nahide ve muhteşem çocukları Kürşat ve Beril tarafından süslenmiş::)))
Çok teşekkür ederim tekrar....

Hoş geldin kızım, içimin diğer gülün yüzü...

Hoş geldin, biz seni bekliyorduk, seninle tanışmak bize çok iyi geldi...

Hoş geldin minik eller, minik ayaklar,minik patiklerim, kangurum, bebek arabam,...

Hoş geldin karşılıksız sevgim...

Hoş geldin uykusuz geceler, süt pompam, göğüs pedlerim, süt lekeli pijamalarım, bebek bezleri, pişik ilaçları, omuzları kusmuklu tişörtlerim, hiç topla-na-mayan evim, süt yapacak tüm besinler,abi kıskançlıklarım, ...

mutluluk ve sevgiyle...





2 Aralık 2013 Pazartesi

bizim akşamlarımız....

Merhaba,

Bir annenin feryadı...

Tam olamamak, anlatamamak, anlaşılamamak...

Hep aklında bir iş ve düşünce hali...

Çocuklarla yeterince zaman geçirememekten yakınmak,
Eşinle el ele konuşamamaktan, filmi sonuna kadar izleyememekten (her seferinde uyuyakalmaktan), O'nu şaşırtamamaktan şikayet etmek...

Daha açık anlatabilmek için;

Çocuklar uyuduğunda yemek yaparsanız, kocanız bekler durur, romantizm kaybeder
                                  yaşasın bu akşam bizim olsun derseniz sabah kalktığınızda toplanmamış bir salon, uykusuz gözler ve yemeksiz buzdolabına "merhaba" dersiniz

Baktınız ki ortam sessiz biri salonda oyun kurmuş oynuyor diğeri beşikte uyuyor;
    Odamı toplayayım derseniz aklınız işte kalır fabrikaya bağlansaydım iyi olurdu...
    Fabrikaya bağlanınca odanızın dolaplarının dışarı taşmasını engellemek içim daha bir sert kapatırsınız,
    Ütü de yapabilir miyim ki? (ütünün fişini en az 26 kez takıp çıkarmayı göze alırsanız eğer)
 
Sessiz sandığınız ortamda meğer ne kıyametler kopmuş; bir bakarsınız ki salon elinde boya kalemleri ve ellerinde tüm gök kuşağı renkleri mevcut afacan oğlunuzca tehdit edilmekte...
Beşikte ki de size bir sürpriz hazırlamış ve yaptığı kaka sebebiyle üstünü baştan aşağıya değiştirmek zorunda kalmış hatta banyoya kendisini atmışsınızdır...

Eşiniz ben yatıyorum dedikten sonra yatağa girme işlemi sadece 3 saniye sürer, siz yatıyorum dersiniz ve;
Koltukları ve minderleri düzeltirsiniz,
Oğlunuzun sizin canınıza kastı var dedirtecek tuzaklarından kurtulup oyuncaklarını toplarsınız,
Yapılan sulu boya etkinliğinden kalan hatıraları temizlersiniz,
Mutfak tezgahında ki bozulması mümkün yiyecekleri buzdolabına sığıştırıp, tezgahı temizlersiniz,
Tezgahı tarif etmeme gerek yoktur sanırım::))
Banyoda dişlerinizi fırçalarken lavaboyu ovup tuvaleti fırçalarsınız,
Bitmiş çamaşır makinesini boşaltır, asarsınız, içini tekrar doldurup sabah çalıştırmak üzere hazır edersiniz,
Çamaşırları asmanız için kuruyanları katlar ve ütülenecekleri ayırırsınız,
Ütü azmış hadi yatmadan halledeyim ayak altından kalksın demek çok sakıncalı bir iştir ki kaçan uykunuzu yakalamak için buzdolabını dahi temizlemeniz gerekebilir,
Tam yatağa girecekken kızınızın karnı acıkır ve onu emzirirsiniz,
Emzirme işlemi eğer biraz hararetli geçti ise süt koktuğunuzu hissedip banyoya girersiniz,
Mis gibi olmanın verdiği sevinç ile yatağa kafanızı koyduğunuzda; mis gibi olmanın dayanılmaz davetini duyan eşinizin ayaklarını ayaklarınızda hissetmeye başladığınızda anlarsınız ki henüz yatmaya hazır değilsiniz..)))
Eşiniz 3 saattir uyuyor ve enerji depolamış bir şekilde size sarılırken gözünüzden uyku akar, akar...
Tekrar yapılan banyo ve bu sefer "uyku sana geliyorum" nidalarıyla uyumasanız da bayılırsınız,
Yani ben de yatıyorum dedikten sonra yaklaşık 4-5 saat yatmayı ertelemişsiniz,
Sabah bu duruma küfreder bir şekilde uyanmaya çalışırsınız başınızda ki o sinsi alaycı ağrı ile....

Mutluluk ve sevgiyle...



Sabah 6 da kalkıp kaldığın yerden devam etmek::)))

Merhaba,

Bundan 3 ay önce kızım Didesu doğmadan öncede aynen böyle "eksik kalmaktan"bahsediyordum...

Oysa şimdi gerçekten eksiğim çünkü artık Demir'ime daha az kalıyorum....

Sorumluluklar arttıkça içinizden bir enerji ve hareket kabiliyeti patlaması yapmasını bekliyorsunuz, organlarınıza seslenip haydi diyorsunuz, ama görünen o ki onlarda pes etmiş free takılıyorlar, bir türlü koordine olamıyorlar ve akşam 19 da çocukları yatırırken uyuyakalmak bir ritüel haline geliyor....

İşe gitmediğim günler daha az eksiklik yaratıyorum, sabah 6 da kalkış ve 7 ye kadar Didesu'yu kakasını yapabilmesi için cesaretlendirme işlemleri; karnını ovalama, ayaklarına masaj, ayak ve bacak hareketleri ve bin türlü değişik pozisyonda hadi bir gag yapalım diye uğraş ve pırt pırt sesine alkış::)))

Eğer şanslıysam Didesu'nun tüm bağırsak hareketleri bu bir saat içinde bitmiş ve 7 de Demir'im "günaydın" demiş oluyor;
    Didem bugün tatil mi?
Hayır hayatım bugün okul 3 gün sonra tatil
    Didem bugün serbest kıyafet günü mü?
Hayır hayatım bugün kitap günü
    Didem bugün oyuncak günü mü?
Hayır hayatım oyuncak günü yarın
    Didem biliyor musun yeni bir şey öğrendim?
Ne öğrendin aşk?
    Hatırlamaya çalışıyorum ama hatırlayamıyorum
Haydi bakalım, bugün kahvaltıda ne yemek istersin? (aksi taktirde yatakta ki bu diyalog sonsuza kadar uzayabilir!)
   Tost mama, pata pata, yumurta, köfte....
Tamam ben sana yumurtanı hazırlarken lütfen yüzünü yıka...

Banyo sanki içinde 4 fil yıkanmış gibi ıslanırken ve ben "hayır hayır sinirlenmiyorum ki" diye sabahımla alay ederken "Görkemmmmmm" diye bir çığlık çıkıveriyor içimden....
Görkem banyodan Demir'i çıkarıp daha görebileceğim alana getirirken akşamdan yada sabahın köründen hazırladığım kıyafetlerini de giydirme operasyonu başlamış oluyor....

Kahvaltıdan önce giyinirse ki pek mümkün değil ama mutlaka kakası gelir ve kahvaltıda yediklerinden önüne bir menü oluşturur o yüzden son dakika sokak kapısının önünde giyiniyoruz artık.

Bir elimde yumurta bir elimde iyileştirici (portakal, mandalina, ıspanak, elma vs katı meyve sıkacağından geçmiş vitamin deposu) arkasından dolanan ben...

Kahvaltı bitince tekrar banyo faslı dişler fırçalanır ve el yüz yıkanır 2 fil daha bizim banyoyu ziyaret ederken; "haydi geç kalıyorsunuz servis gidiyor..."

    Gerçekten mi Didem, o zaman beni Törtem (Görkem) götürsün
Hayır henüz gerçek değil ama biraz daha oyalanırsam gidecek (iç çamaşırını giydirdim)
    Didem biliyor musun
Kerem bizim komutan olmamıza izin vermiyor?
Bu konuyu konuşmuştuk, sizde başka bir oyun kurun ve hepiniz komutan olun (tişörtünü  ve çoraplarını giydirdim)
     Didem biliyor musun su içerken yıla bile dokunmazmış?
Gerçekten mi vay be hiç bilmiyordum nereden çıktı bu kim kime ne yaptı ki su içerken? (pantolonunu giydiriyorum)
      Hani Sarper benim üstüme suyu dökmüştü ya öğretmenimiz ona kızmıştı ve ceza verdi yeri o temizledi birde yılan bile dokunmaz dedi
Hııı anladım, öğretmeniniz çok doğru söylemiş, bence de yılan bile dokunmayacağına göre sizde dokunmayın birbirinize...(kapşonlu hırkasını ve ayakkabılarını giydiriyorum, çantasını babasına veriyorum büyük montunu ellerine alıyorlar asansör gelmek üzere)
      Didem 5 gün okul 2 gün tatil
Evet hayatım az kaldı tatile ve seni çok sevdiğimi sakın unutma...
      Tamam unutmam, aaaaa suluğum nerede
Çantanda... (haydi asansör geldi)
       Kitabımı da koydun mu?
Evet Çantanda
       Teşekkür ederim Didem
Ben teşekkür ederim Demir'im, seni seviyorum (resmen kapıyı üstlerine kapatıp Didesu'nun yanına koşuyorum...)

Camdan servise binişini el sallayarak izliyoruz...Saat 7 45

Eğer şanslı kalkmadıysam tüm bunları Didesu kucağımda yada mememdeyken yapmaya çalışıyorum...

Bu benim evden çıkmak zorunda olmadığım bir günün sabahıydı, birde bu kargaşaya benim giyin(me)me ve bir iki makyaj çalışmalarımı eklenmiş halini başka yazıya anlatayım...

mutluluk ve sevgiyle...
 

13 Kasım 2013 Çarşamba

DİDESU doğarken...

16 EYLÜL 2013 PAZARTESİ  01:51

13 Eylül Cuma; oğlumun okulundayız, insanlar bana baktıklarında gözlerinden endişe ve şaşkınlık fırlıyor....

sözümü tutuyorum...














14 Eylül Cumartesi;  fabrikadaydım masamı topladım ve evimizde ki en boş odayı ofise çevirdim...
Akşamda arkadaşımızın oğullarına gidiyoruz, sünnet düğünü... çok keyifli geçiyor...Demir kahramanı örümcek adam ile buluşuyor...

















15 Eylül Pazar; spa keyfi yapıyorum, sabah herkes uyurken kalkıp kese- köpük masaj oluyorum, "burada doğuracaksın" geyikleri arasında giyinip eve geliyorum, süper bir kahvaltı ve ardından  2 lise arkadaşım bana geliyor... akşam nasıl oluyor anlamıyoruz, Banu giderken siz kesin tarihi yanlış hesaplıyorsunuz atık doğurman lazım diyor.... Eşim ki 6 doğum yapmış ve 18 doğumda bulunmuş kişilik "yok daha yüzü gözü şişmedi" diyor.
gerçekten de takvime göre 3 hafta var Didesu'nun gelmesine....Ama herkes yanılıyor, kızım ne yüzümün şişmesini nede takvim yaprağını bekledi...

Bir patlıcan kebabı yapmışım ki git gel yedim...





Demir'imi uyuttum ve bende gece 22:30 gibi uyuyakalmışım, bir ıslaklık uyandırdı beni, Demir'i elledim o kuru, ( bu arada hala beraber yattığımız anlaşılıyor, başka yazıya artık:)))) biraz doğruldum ki şarrrrrrrrr, Görkem diyorum geldi; şaşkın, kaldı öylece...
Yatakta ne varsa yere attık ve baraj patlamış da fışkırmış suyumun bitmesini bekledik....

Demir de suyum gelmediği için bu duyguyu bilmiyordum, bu kadar çok suyun benim içimden çıktığına inanamayarak banyoya koştum, uzun uzun ılık duş aldım...

Duştan çıkınca tüm ıslak nevresim takımını makinaya attım, yıkadık, astık bu arada saat 24 olmuştu ve sancı gelmeye başlamış olduğu için annemle kardeşimi çağırdık, Demir'e söz vermiştim kardeşini beraber karşılayacağız diye ama benim minik adamın gözlerini açamıyordu, zorla giyindi son anda asansörde ben Çiğdemle kalacağım diye teyzesiyle 3. katta indiler ve uykuya teslim oldu:)))

Hastaneye saat 1 civarı giriş yaptık, nts de çok büyük sancılar yoktu, zaten bende demir de çektiğim sancının ancak çeyreğini hissediyor ve "aferin kızıma annesini üzmeden gelecek" diye kendimi avutuyordum...

Ebe ilk muayenesini 2 saniyeden kısa bir zamanda tamamladı, "ayak geliyor" dedi bana bakarak, "nasıl olur daha 2 gün önce ultrasonda kanala yerleşmiş kafa gördük ve sevinç çığlıkları atmıştık" diyorum, doktorunuzu çağıracağım diyor ve beni bırakıyor sancı odasında...

Bir hışımla 2 kişi odaya geliyor Dr Hanım odama çıkarıp ultrasonu hazırlayın demiş, alt kata iniyoruz, normal muayene odasındayız ben gelen sancıları ayakta karşıladıkça oturmam için yalvaran hemşireleri görüyorum...

Dr Hanım koşarak ve üzerinde pijamalarla geliyor, ultrasona dokunmadan muayene ediyor ve "-1 e hemen diyor", ben çatal koltukta olanları anlamaya ve "doğumistan ülkesinden" biraz çıkıp gerçeğe dönmeye çalışırken telefon konuşmalarını duyuyorum, ameliyathane hazırlanıyor, çataldan kalkıp, "ne oluyor bana da bir şey söyleyin" diyorum, "ameliyat olmak falan istemiyorum ben daha önce yaptım yine yapabilirim", beni kimse dinlemiyor belki de sesim çıkmıyor, annem çaresiz durumu anlamış ve kabullenmiş gibi gözüküyor, Görkem yok, yatış işlemlerini yapıyormuş, "-1 ler de beni bulamaz bekleyelim" dedikçe beni yürüyen sandalyeye yerleştiriyor ve uçarak -1 e indiriyorlar, ekip hazır, ben hala kapıdan bile medet umar durumdayım, "lütfen, bir daha bakalım, doğura bilirim" artık hıçkırarak ağlıyorum, vazgeçmiyorum ama çaresizlik beni yoruyor...

Dr Hanım ellerini dezenfekte etmiş, yüzünde maske yanıma geliyor kapıya, gözleri kocaman, renkli ve çok güzel.... "Didem bebeğine zarar veriyorsun, doğurman mümkün değil, ayak geliyor sakat kalabilir ve seni kaybedebiliriz, lütfen yat masaya sezaryen zamanını kaçırmak üzereyiz" diyor.

Tıpış tıpış masaya oturuyorum, üstümde ki geceliği çıkarmak istiyor hasta bakıcı tam hayır diyecekken göz göze geliyoruz, yatıyorum, gözlerimden yaşlar süzülüyor...

Tam yatıyorum bir çift yeşil göz... Anestezist... Yatacağım ve çocuğum gelecek ve yürüyerek buradan çıkacağım hayallerimi "doğumistanda" bırakıyorum...

Ne yedin diyor, oooo ne yemedim ki, ama hala aç hissediyorum, ne zaman su içtin diyor, az önce diyorum, biraz önce sancım gelirken, ağzım kuruduğu için...


Dr Hanım'ı görüyorum elinde neşter, aşağı tarafımı görmeyim diye bir perde çekiliyor, durun diyorum daha uyumadım, uyumadım ki, uyumadım ki, uyuma, uyu, uuuuu...........






İnsan acıyla uyanır mı? Karnı yokmuş gibi, acının nereden geldiğini anlamaya çalışarak...
Nefes alamaz, arada kalır mı? Konuşulanları duyar ama sesi çıkmaz mı?

Gözlerimi açmaya çalıştım, bana bakan ve nefes alan gözler... "Didem nefes al, nefes al" diyorlar; o an anlıyorum ki nefes almayı unutmuşum, hııııııııııı o nefes Rabbim her nefesime şükürler olsun...

"1-2-3"  "durunnnnnnnnnnn" diyemeden hoppa yatağa geçiriliyorum ve anlıyorum o keskin acının nereden geldiğini...

Odaya geldiğimi, annemin ve sevdiğimin seslerini duyduğumda anlıyorum, titriyorum sanki yatak bile titriyor...

Beynim bana oyun oynuyor, her sesi duyuyorum, yan odaya gidip televizyonun sesini kısın demek geliyor içimden...

Ağrı kesici en iyi dosttum....

O da ne minik pembe bir şey...

DİDESU...

mutluluk ve sevgiyle....